bugün

entry'ler (34)

yılmaz güney

--spoiler--

Bir gün nereli olduğumu sordular; "babam Sivereklidir" dedim...

Siverek adına şaştılar, hiç duymamışlar...

- "Nerdedir bu Siverek?" dediler...

"Siverek Napoli’nin kazasıdır" dedim...

Düşündüler bir süre, birbirlerine bakındılar...

- "Biz italya’yı çok iyi biliriz... Yanlışınız olmasın... Napoli’nin böyle bir kazası yoktur..."

Siverek italya’da olsa bileceklerdi...
Siverek Urfa’nın bir kazasıydı...
Urfa’da Türkiye’de bir şehirdi...

Bizim memleketin insanları iyidir, akılları çoktur; italya’yı bilirler, Fransa’yı bilirler...
Çinistanı, Falanistanı bilirler, lakin kendi yurtlarını bilmezler...

Dünyanın öte ucundaki ülkelerin yardımına koşmak için can atarlar...
Onlar için şiirler yazar, onlar için ağıt yakarlar...

Falanistan köylüsünün acısını anlatan kitaplar kapışılır.

Benim memleketimin insanlarına sırtları dönüktür, onları görmezler, göremezler...

--spoiler--

lümpen

sınıfsız ve niteliksiz adam. meteliksiz sayılmaz, zevk sahibi kesimin işlerini görmeye devam edecek kadar karnı doyrulur. derinliği olmayan, sığ sularda yüzen, barındığı toplumdaki kötü koşullardan rahatsızlık duymayan, tavırları asla felsefi bir zemine basmayan, üzerine düşünülmemiş, o anlık fikirler ve içgüdülerle hayatına yön veren, toplumda vasıfsız işler gören insanlar.

sevdiğim bir hocamın sıkça kullandığı ve hep 'hocam lümpen ne' diye sorusuna karşılık 'lümpen, lümpenin ne olduğunu bilmeyen insana denir' diye cevap verir.

a clockwork orange

istedikleri bu: harikulade yalanlar. buna ihtiyaçları var. insanlar ahmaktırlar. sürekli kandırılmak istiyorlar. ne hissettiğinizin önemi yok. önemli olan onlar gibi sıradan olmak. sevilmek için, egonuzu tatmin etmek için yalan söylemelisiniz.

alex, kötüleşiyordu çünkü iyileşiyordu.

susmak

susmak: cümlelerin ardına gizlenmek, derin düşüncelere dalmak ve mal mal bakmak üzere üçe ayrılır. ilkini yaşayanlar olarak tanımlayabileceğimiz; gerçekleri kendine dahi itiraf edemeyenlerin veya herkesten saklıları olan insanların başvurduğu bir yöntemdir ve en acı halidir susmanın... kimse böyle susmak istemez, zaten hayat da bu değil midir? "sussan da olmaz konuşsan da. "
*
susmanın ikinci hali, halk arasında 'derine dalma boğulursun' cümlesiyle süslenmiş susma biçimidir. herkesin az çok bir derdi veya düşüncesi olduğunu anladığı kişilerdir. bunlar daha susmanın ilk halini anlayamamış kişiler olarak hayattan büyük darbeler yemeye meyilli insanlardır. ilerde kendilerini düzeltebilirse eğer terfiyle geveze olarak yeni bir hayata atılabilirler.
*
susmanın üçüncü ve son hali ise derin düşüncelerin, düşüncelerinde kurtulup mutual bir yaşam sürme girişimlerinin büyük bir zaferi olarak tarihe geçmiştir. düşünme yetisini kaybetmiş insanların yaşadığı bir duygu olan bu susmanın en berbat ve huzurlu olanıdır. bu tür susmalardan sonra konuşan insanların konuştukları tek şey kendi yaşamını sürdürebilmek için gereksinimleri karşılamak üzerinedir...

murat bardakçı nın ses tonu

sanki boğazın da balgam (kusura bakmayın) birikmiş. konuştuğunda her an " kığğğğğğğğ" yapacakmış gibi. o yapmasa da benim yapmama neden oluyor.

sevgilinin kokusu

derin bir ohh çektirir tabi hiç bir pişmanlık yoksa tersi durumunda, bir sıkıntı kaplatır insana 'keşke keşke' diye cümleler kurmana sebebiyet verdirir.
her iki durumda insana yaşamanın önemini hissettirir; ister "derin bir ohh" ister "keşke keşke li cümleler". daha maneviyatını kaybettirmemiştir. ne mutlu onlara ki hala hatırlayabiliyor ve duyumsayabiliyor kokusunu.
oysa hatırlamayanlar vardır onların sorunsalı bu iki durum gibi net değildir. sürekli ararlar, neyi aradığını bilmeden; eskiyi anımsatan şeyler meşgul olur. eskilere sıkışıp kalmıştır. yolunun üstü olmasa da aynı sokaktan geçer... hiç bir anlamı olmayan tabelaya baka kalırken bulur kendini. " birşeyler arıyor besbelli" ama bilmez neyi aradığını, aşağıda anlatılan karakter gibi:

"kenar kenar yürüdüm eski yeşillik olmasa da bir an hayal ettim o ağacı. durdum eskiden kalma levhayı gördüm. onu beklerken 'o' harfine bakıp nasıl bir konuşma hazırlamam gerek diye düşünürdüm. yine vardı 'o' harfi. yaklaştı biri:

-ne arıyorsun evlat. dedi.
-(güldüm) hiç. dedim.

oturduğum bir demir parçası vardı arkadan gidişini seyrederken ki oturduğum demir parçası. hemen yanında bir çukur vardı, çukur değilde bi alçaklık gibi. geçtim oraya bir ses duymak için bir zamanlar ağlarken gözyaşını bile silmeyişimi hatırlamak için ama biri yanaştı:

-ne arıyorsun evlat. dedi.
-(iç çekerek) bilmiyorum. dedim.

gölgelik arıyordum o ağacın gölgesini. ha şimdi buldum. kaldırımda oturmalarımız aklımda. ne konuşuyorduk hatırlamıyorum. dur şimdi ses tonunu unutmuşum galiba. kendi söylediğim şeyler kulağımda çınlıyor. aman allahım kimsenin sesini duymaz oldum. yine aynı adam yaklaşıyor.

-.............(birşeyler söylüyor ama duyamıyorum)
-duymuyorum. dedim.

kendime geldiğimde gizli saklı bir bahçenin arkasında buldum kendimi. ilk verdiğim bir ot parçası yine dalında duruyor. koparttım kokladım. eski tadı yok. umutsuzca yürüdüm. biri sesleniyor ardımdan.

-ne aradığını biliyor musun evlat.
-hayır... ama sanırsam eski bir kokuyu arıyorum."

rugas

senkronize olmuş sözlük yazarların aksine farklı konuşan ve farklı konuştuğu için şimdiden sövülmeye başlanan yazardır.

Hoşgelmiştir.

türkiye deki en şerefli siyasetçiler

kuşkusuz
(bkz: sırrı süreyya önder)
gerisi fasa fiso.

iz bırakan kitap cümleleri

Dünyada hepimiz salantılı,korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.Tutunacak birşey olmadı mı insan yuvarlanır.Tramvaydaki tutamaklar gibi uzanır tutunurlarlar.Kimi zenginliğine tutunur;kimi müdürlüğüne;kimi işine,sanatına.Çocuklarına tutunanlar vardır.Herkes kendi tutamağının en iyi,en yüksek olduğuna inanır.Gülünçlüğünü fark etmez.

yusuf atılgan/aylak adam

mutlu tönbekici

eline, yüreğine sağlık diyebileceğim bi yazı olmuş:
--spoiler--

EY TÜRK GENÇLiĞi

Birinci vazifen MEDENi olmaktır! Topraklarına barış geldiğinde “satıldık” çığlıkları atmak değil, buna sahip çıkmaktır!

“Ama şöyle olmuş, böyle olmuş, AKP yapmış, batı bastırmış” demeden, “kan uykusu” yerine “barış uykusunu” savunmaktır.

Savaşın neden çıktığını iyi bilip barışın kıymetini bilmektir.

Benim oğlum öldü seninki de ölsün dememektir.

30 yıldır şehitler ölmez vatan bölünmez diyordunuz. Alın işte vatan bölünmedi! Bölünmemesinin ne kıymeti harbiyesi var bilmiyorum ama harap Van, şenlikli Diyarbakır, kederli Siirt, yalnız Hakkari, muhteşem Mardin, güzeller güzeli Turabdin, kaderine terk içler acısı Bitlis, yolu yokuş Muş, zavallı Doğubeyazıt, karlı Ağrı, petrol manyağı Batman, doğa harikası Yüksekova, mağrur Tunceli, hiç ayak basmadığım Bingöl, çok sevdiğim Kars, dört kere dağına çıktığım Adıyaman, kurşunlandığım Çemişgezek, daimi ateş hattı Çukurca, Allah yardım etsin Şırnak, Cizre... Gördüğüm en güzel dağ Cilo... Ve Cudi ve Zagros ve Sümbül.. Ve Fırat ve Dicle...

Evet hepsi halen Türkiye Cumhuriyeti toprakları dahilinde! En fakir, en dökük, en işsiz, en bedbaht, en zavallı, en gecekondu, en yardıma muhtaç halleriyle TC sınırları içinde.

Ve ilan edildi ki kimsenin de başkaca bir niyeti yok. Al tepe tepe kullan! Git yatırımlarını orada yap mesela. Orada tatil yap. Oradan baraj gölü manzaralı TOKi al. Hatta üzüm yetiştir, şarap imal et.

Mutlu ol artık! Bölücülük mölücülük yok artık. Havlu atıldı, görmüyor musun?

Bırak artık “mütemadi tatminsiz suratı ekşi Türkü” oynamayı.

Bugün Kürtlerin değil asıl Türklerin bayramıdır. Hiçbir şey kaybedilmedi. Toprak dediniz duruyor. Kan dursun dediniz duruyor.

Bu bir zaferdir!

Dahası barıştan daha güzel bir zafer olabilir mi? Bundan sonraki canlar kazanıldı. Silah baronlarına verilecek paralar (SENiN VERGiN!!) kazanıldı.

Ey Türk gençliği!

Facebook dışında da bir dünya var. Bir paragrafı bile zor bela okuyup edindiğini sandığın bilgi kırıntılarınla/kirliliklerinle suratını ekşitip “inanmıyorum ben böyle bir şeye... Tiyatro bu... Ay yani nasıl bu kadar gafil olabiliyorlar.. vatan hainleri bu mudur yani?” demeden geleceğe bak artık.

Vatanseverlik naraları atmadan önce vatanseverlik nedir bir kez daha düşün!

Memleketin “kutsal” addettiğin ama ziyaret etmeyi hiç düşünmediğin topraklarını el şehidiyle “korumak” mudur? El çocuklarının, el kızlarını manasız bir inat uğruna ateşe atmak mıdır?

Medya kiralık, hükümet satılık, batı şeytan, oy verenler saftirik, bir akıllı, bir uyanık sensin öyle mi?

O kadar akıllıysan hakaret etmek yerine de ki şu şu şu olsun. De mesela hepsi harakiri yapsın. De mesela 20 milyon Kürdü Suriye’ye yollayalım. De mesela hem silah bıraksınlar hem dövelim. De mesela çocuklarını ellerinden alalım. De mesela orayı yerle bir edelim.

Bunlar Beyaz Türklüğüne uymuyorsa o vakit makul öneriler getir. Sen ne istiyorsun? Nedir seni bu kadar tatmin etmeyen?

Bundan sonra Aynur konserinde Kürtçe şarkılar söyledi diye sahneye pet şişe atamayacağın için mi korkuyorsun?

Deprem olduğu zaman cebinden üç beş kuruş gitmesin diye, “ama onlar terörist” diyemeyeceğin için mi korkuyorsun? Facebook’ta vatan-kan-intikam zırvalarını yapamayacağın için mi korkuyorsun?

100 yıldır sırasıyla Ermeni-Yahudi-Rum-Kürt düşmanlığıyla beslendin artık besinsiz kalacaksın diye mi korkuyorsun? Günlük faşist antrenmanlarını yapamayacaksın diye mi korkuyorsun?

Açık konuş: Ezberin dağılacak diye mi korkuyorsun?

--spoiler--

egekent 4 te yaşamak

herhangi bir sitede yaşamaktan farksız...

allah a inanmadığı halde kötülük yapmayan ateist

çıkarcı değildir.

işler güçler ve leyla ile mecnun un komik olmaması

yok daha neler.

türk solu

evet efenim olmayan soldur...
solculuklarından kastı atatürkçü ve deniz gezmiş simgelerini taşımak. Halkların kardeşliği deyince sadece söze bırakmak.
Almış başını gidiyor bir sıfat, yok efenim şu "kürtçü" o "kürtçü" bu "kürtçü". Kardeşim neymiş şu kürtçülük, 90 yıldır ezilmiş, sürgün edilmiş, öldürülmüş, asimile edilmiş bir halkı savunmak mi kürtçülük yok valla kardaş yanı başında ki ezilmiş halkı savunmamak başlı başına solculuga ters düşer ki bence insanlığa ve ıslamiyete de ters düşer.

Yok canım olur mu öyle şey biri birşey yapacak ve biz ona etiket yapıştırmayacaz, olacak şey değil.

Şimdi aşağıda ki yazıyı da yazmazsam olmaz değil mi?

Not: solcu falan değilim...

sözlük yazarlarının en son satın aldıkları şey

charles bukowski / ekmek arası.

leyla the band

klişelerle boğdurulmuş,tek düzeliğe indirilmiş, komediyse gülücük efekti, dram ise hep bi ağlama salya sümük, aksiyon ise en az birinin ölümü ile biten diziler, şu tarz ise bu olmalı ya da olmamalı bizi yeniliğe kapatan. ağlamak için \'şu şu\' diziyi, gülmek içinse \'şu şu\' diziyi izleyeceksin. hep bir sınır koymak.

oysa şu dizi her haliyle bir yenilik... kurdukları şu grubu seyretmek süper olacak. inşallah gelip geçici olmaz da biz de seyretmeye gideriz.

edit: seyretmek neymiş be. dinlemeye gideriz

kayaşık köyü

muş merkezine bağlı bir köydür. merkeze yaklaşık 33 kilometre uzaklıkta bir yerleşim yeri. kürtçe ismi sımtoros.

http://simtoros.com/

üstünde apo yazan tişört giyen kaşarlar

toplam kırk entryinde aynı şeyler yazması ne kadar manidar.

ve devlet tek tip insanlar yetiştirdi.

atatürk ü sevmiyorum diyebilmek

Atatürk gibi birini alıp sevip ya da sevmemeye bağlamamaktır mesele.
-atatürk'ü seviyorum.
+ee ne yarram yiyon sevince ne oluyor... Atatürk'ün çizgisinde yürümüş müsün? Gerçek manada ilke ve inkılaplarını araştırmış misin? Ya da daha ilerisi nutuk'u okumuş musun?
-yoo.. Ama atatürk'ü sevmeyen oruspuçocuğu ve nankördür rererö
+bir kere atatürk'ü araştırmış olsan bu cümleyi kurmazsın sen basbaya israfsın. Neyse düşmüyeyim seviyene.
-sen seviyon mu atatürk'ü
+senden bi bok olmaz.

namaz kılmayana müslüman demek

kişinin ibadeti kendini bağlar. her namaz kılan müslüman olmadığı gibi namaz kılmayana da müslaman değildir diyemeyiz.

müslim ya da gayr-i müslim olmak gibi basma kalıpların içine sıkıştırın milleti.

"ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz."